5 Ocak 2011 Çarşamba

Stres yönetimi

Profesör öğrencilerine stres yönetimi konusunda ders veriyordu. Su dolu bir bardağı kaldırıp dinleyicilere sordu,"Sizce bu su dolu bardağın ağırlığı ne kadardır? Cevaplar 20 gr ile 500 gram arasında oldu. Bunun üzerine profesör şöyle dedi: "Gerçek ağırlık fark etmez. Bardağı elinizde ne kadar süreyle tuttuğunuza göre değişir. Eğer bir dakikalığına tutarsam, problem yok. Bir saatliğine tutarsam, sağ kolumda bir ağrı oluşacaktır. Bir gün boyunca tutarsam, ambulans çağırmak zorunda kalırsınız. Ağırlığı aynıdır, ama ne kadar uzun tutarsanız o kadar ağır gelir size. Eğer sıkıntılarımızı her zaman taşırsak, er ya da geç taşıyamaz duruma geliriz, yükler gittikçe artarak daha ağır gelmeye başlar. Yapmanız gereken bardağı yere bırakıp bir süre dinlenmek ve daha sonra tekrar tutup kaldırmaktır. Yükümüzü arada bırakmalı tekrar tazelenip dinlendikten sonra yolumuza devam etmeliyiz. İşten eve döndüğünüzde, iş sıkıntınızı dışarıda bırakın. Evinize taşımayın. Yarın tekrar alıp taşıyabilirsiniz.

Ahmet Çağlayan, s. 285

Aklı kullanma, mantıklı düşünebilme


Öğrenciler o yılın ders programlarında yeni bir ders olduğunu fark ederler.
Dersin adi Mantıktır ve derse yaslıca bir profesör girecektir. Nihayet, ilk mantık dersi baslar. Çocuklardan biri söz hakki isteyerek:
“Sayın profesör, mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce bunu anlatır mısınız?” Ricasında bulunur. Profesör, kendisine merak ve şüpheyle bakan talebelerine:
“Mantık dersinin insanların düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür. Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum” der. “Farz edin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor: Birisinin üzeri tertemiz, diğerininki ise Kömür karası içinde... Bunlardan hangisinin yıkanması lâzımdır?”
Öğrenciler, hiç tereddüt etmeden:
“Elbette, kirlisi!” - diye cevap verirler.
Profesör, tebessüm ederek:
“İste evlatlarım!...
Mantık bu soruya cevap vermeden önce sunu sorar:
Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerininki kirli olabiliyor?”

Ahmet Çağlayan, s. 178

İletişim hiyerarşisinde mesajın bozulması


YATILI bir okulda müdür koltuğa gömülmüş gazete okuyordu. Küçük bir haber dikkatini çekti.
“76 yılda bir dünyanın yakınından geçen Halley Kuyruklu Yıldızı dünyaya en yakın noktadan yarın geçecek.”
Müdür başyardımcısını çağırarak talimat verdi:
“Hocam, 76 yılda bir dünyamızın yanı başından geçen Halley Kuyruklu Yıldızı yarın akşam saat 20.30'da okulumuzun önünden seyredilebilecektir. Yatılı öğrenciler, eşofmanlarıyla bahçeye çıkarılsın. Az görülen bu astronomik olayı onlara anlatacağım. Şayet yağmur yağarsa meydana gelecek olaya ait hiçbir şey görülmeyeceğinden, öğrenciler yemekhanede toplansın ve olay hakkında göstereceğimiz filmi seyretsin.”
Başmüdür yardımcısı emri alır almaz müdür yardımcısına bildirdi:
“Halley isimli kuyruklu yıldız yarın akşam 20.30'da okulumuzun bulunduğu bölgenin üstünden geçecektir. Şayet yağmur yağarsa yatılı öğrencilere eşofman giydirilecek ve sadece 76 yılda bir görülen eşsiz olayı seyretmek üzere yemekhaneye götürülecektir.”
Müdür yardımcısı ise emri nöbetçi öğretmene iletiverdi:
“Müdür beyin emriyle yarın akşam saat 20.30'da gece kıyafeti giyilecek ve yemekhaneye gelecek olan eşsiz Halley Kuyruklu Yıldızı seyredilecektir. Okul bölgesinde yağmur yağdığı takdirde, her 76 yılda bir olduğu gibi, müdür bey ek bir emir daha yayınlayacaktır.”
Nöbetçi öğretmen ise emri okul başkanı öğrenciye aynen(!) aktarır:
“Her 76 yılda bir görüldüğü üzere, yarın akşam 20.30'da müdürümüz, Halley kuyruklu Yıldızıyla beraber yemekhaneye gelecektir. Yağmur yağarsa müdür bey eşofmanıyla, yıldıza okulun bahçesine girme emri ve izni verecektir.”
Ve nihayet okul başkanı da yatılı öğrencilere emri tebliğ etti:
“Yarın akşam saat 20.30'da civarında yağmur yağdığı sırada, eşofman giymiş olarak 76 yaşındaki eşsiz müdür Halley, müdür beyin eşliğinde, kuyruklu yıldızıyla okulumuzun yemekhanesinden geçecektir.”

Selim Gündüzalp, Okul Öyküleri, İstanbul: Zafer Yayınları, 2006, s.144-146

***
 
Okul müdüründen yardımcısına: 
"Yarın saat 9'da güneş tutulacak. Bu, Çok seyrek yaşanan bir olay olduğu için, bütün öğrenciler bahçede toplansın. Kendilerine güneş tutulması ile ilgili bilgiler vereceğim. Yağmur yağdığı taktirde, güneş tutulması gözle takip edilemeyeceği için, topluca jimnastik salonuna gitsinler." 
Müdür yardımcısından öğretmenlere: 
"Müdürün emridir. Yarın saat 9'da bahçede güneş tutulacak. Hava yağmurlu olduğu takdirde, güneş tutulması jimnastik salonundan izlenecek. Öğrenciler yağmurda bahçeden salona girecekler." 
Öğretmenden sınıf başkanına:
"Yarın saat 9'da müdür bahçede güneş tutulması yapacak. Hava bozarsa güneş tutulması jimnastik salonuna alınacaktır." 
Sınıf başkanından yardımcısına: 
"Yarın saat 9'da güneş müdürü bahçede tutacak. Jimnastik salonunda yağmur yağarsa herkes bahçeye çıkacak."
Yardımcıdan öğrencilere: 
"Yarın saat 9'da bahçede yağmur yağarsa güneş müdürü tutacak. Müdür ıslanınca herkes jimnastik salonuna gidecek."

Ahmet Çağlayan, s. 215-216

İnsan düzelirse dünya da düzelir


Baba, çalışma odasında bitiremediği işler üzerinde çalışıyordu. Birden odasına iki küçük çocuğu girdi ve yalvarmaya başladılar:
“Babacığım, babacığım! Lütfen bizimle oynar mısın?”
Adam, onlara çok meşgul olduğunu ve elindeki işi en kısa zamanda bitirmek zorunda olduğunu söyledi. Ama çocuklar ısrar ediyordu.
Onlardan kutulamayacağını anlayan babaları, gülümseyerek masasının üzerindeki dergiyi aldı. Tüm sayfayı kaplayan dünya haritasını kesti ve daha sonra haritayı makasla küçük küçük parçalara ayırdı. Bu parçaları çocuklarına uzatırken:
“hadi bakalım, bunları yapboz gibi bir araya getirin!” dedi; “Bitirdiğinizde söz veriyorum, sizinle oynayacağım.”
Sonra da işine döndü. Bu zor faaliyetin çocukların en az bir saatini alacağından emindi. Bu süre içinde o da nasıl olsa işini bitirecekti.
Ama aradan bir ya da iki dakika geçmemişti ki, çocuklar babalarına seslendiler:
“Babacığım bitirdik!”
Gerçekten de, harita bütün parçaları doğru yere konmuş olarak babanın karşısında hazır bekliyorlardı. Adam çok şaşırmıştı. Kekeleyerek sordu:
“Benim bile çok zor yapabileceğim bu işi nasıl bu kadar kısa sürede bitirebildiniz?”
Gülümseme sırası çocuklardaydı. “Çok kolay!” diye sevinçle bağrıştılar. “Sayfanın arkasında bir adamın yüzünün resmi vardı. Yüzün parçalarını bir araya getirince, harita da ortaya çıktı.”

Ahmet Çağlayan, s. 44-45

Çocukların yanlış davranışlarını önlemede psikoloji ve yöntem bilmenin önemi


Yaşlı bir adam emekli olduktan sonra bir lisenin yanında küçük bir ev aldı. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirdi, ama ders yılı başlayınca huzuru kaçtı.
Okulların açıldığı ilk günden başlayarak öğrenciler, dersten çıkar çıkmaz yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmeliyorlar, anlamsız sesler çıkararak bağırıp, çağırıyorlar, dayanılmaz gürültüler yapıyorlardı. Çocukların gürültülerinin dinmek tükenmek bilmeyeceğini anlayan yaşlı adam, bu işe bir son verebilmek için kurnazca bir çözüm buldu.
Ertesi gün çocuklar öğrenciler okuldan çıkıp, yine dayanılmaz gürültüler yaparak evinin önünden geçerken yaşlı adam dışarı çıktı, onlara bir öneride bulundu. "Siz hepiniz çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz" dedi. "Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı biçimde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım. Siz bana gençliğimi anımsatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün bir dolar veririm. Kabul mü?."
Bu öneri çocukların çok hoşuna gitti. Her gün hem eğleniyorlar, hem bol bol gürültü yapıyorlar, hem de bir dolar para kazanıyorlardı.
Bu durum bir hafta bu biçimde sürdükten sonra bir gün yaşlı adam çocukları yine durdurdu ve onlara kısa bir açıklama yaptı:
"Çocuklar, yaşam pahalılığı, enflasyon beni de etkilemeye başladı" dedi. "Bugünden sonra size ancak elli sent verebileceğim. Beni anlayışla karşılayacağınızı umarım."
Bu durumdan pek hoşlanmamalarına karşın çocuklar yaşlı adama anlayış gösterdiler ve günlük gürültülerini elli sent karşıladığında yapmayı kabul ettiler.
Aradan birkaç gün daha geçtikten sonra yaşlı adam bir gün çocukları yine durdurdu ve onlara bir durum açıklaması daha yapmak zorunda kaldığını bildirdi:
"Bakın, bizim emekli paralarını gününde ödemiyorlar" dedi. "Durumum biraz sıkışık... Üzülerek söylüyorum, ama yapabileceğim başka bir şey yok... Bundan sonra size ancak yirmi beş sent verebileceğim... Tamam mı?.. Anlaştık mı?" Yaşlı adamın bu son önerisi, çocukların hiç de hoşuna gitmedi. "Olanaksız bayım" dedi içlerinden biri. "Günde yirmi beş sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kusura bakmayın, ama, biz işi bırakıyoruz."

Ekip çalışması (Yaban kazları)


Dikkat ettiyseniz yaban kazları “V” şeklinde uçarlar. Bilim adamları kazların neden bu şekilde uçtuklarını araştırmışlar, araştırma sonucunda şu verilere ulaşmışlar;
1- "V" seklinde uçulduğunda, uçan her kus kanat çırptığında, arkasındaki kuş için onu kaldıran bir hava akimi sağlıyormuş. Böylece "V" seklinde bir formasyonda uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçuş menzillerini yüzde yetmiş oranında uzatıyorlarmış. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.
Kıssadan Hisse: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir araya gelen insanlar, birbirlerinden hız ve haz alarak hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler.
2- Bir kaz, "V" grubundan ayrıldığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü diğer kuşların oluşturduğu hava akiminin dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda, genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna grupla devam ediyor.
Kıssadan Hisse: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa; bizimle ayni yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız.
3- "V" grubunun başında giden kaz hiç bir hava akımından yararlanamıyor. Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda yorulunca en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış ve aynı oranda yorulmuş oluyor.
Kıssadan Hisse: Yaptığınız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde başkasına bırakmak gerekiyor.
4- Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere öndekileri bağırarak uyarıyorlar.
Kıssadan Hisse: İlerlemek ve yol almak için bazen başkalarının uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine, böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.
5- Gruptaki bir kuş hastalanırsa veya bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kusa yardım etmek üzere gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta/yaralı kazın yanına gidiyor. Tekrar uçabilene (veya eğer ölürse, ölümüne kadar) onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor.